Yaşadığımız toplumda artık insanlar birbirine kuşkuyla bakmaya başladı,insanlar kimin tarafından sırtından vurulacağını düşüne dursun bana öyle geliyor ki babaya bile güvenemeyecek kadar kötü bir toplum olduk.
Oysaki yaşadığımız toplumda vatandaşın devlete,eşlerin birbirlerine,Babanın ve annenin çocuğuna,hastanın doktoruna, kardeşin kardeşe,öğretmenin meslektaşına kısacası her konuda güvenemediği bir aymazlığın içinde olduğumuzu görüyoruz.
Dost diye sarıldığınız insanlardan yediğimiz kazıkların biri bin oldu,insanlar birbirlerini aldatmaya daha çabuk alıştığını,dolandırıcılığın daha kolay bir yaşam olduğunu kafalara daha iyi uyum sağladığını görmeye başladık.
En namuslu olarak bildiğimiz bu adamdan insana zarar gelmez dediğimiz insanlardan daha fazla kazık yer duruma geldiğimiz çoğaldı,oysaki bir kahvenin kırk hükmü olduğu dünyayı kaybettik biz.
Son yılların modası olarak kabul ettiğimiz siyasetin arkasına sığınarak gücü kendinde gösterip mazlumu daha kolay kandırma en büyük çabamız değil mi?
Çünkü güçlünün yanında yer aldığın süre içerisinde sizinde elinizde bir güç değneği olmuyor mu?
Oysa ki yaşadığımız coğrafya olarak kabul ettiğimiz ülkemizde nüfusun %99 müslüman değil mi? İslamiyet de aldatma ve hatta başkasının hakkı olan kul hakkına el uzatma var mı?
Ama yaşadığımız topluma baktığımız zaman insanların başkalarını el emeğine göz nuruna saldırdıkları ve devamlı haksız kazanç için çalıştıklarını görmek insana kendi kendini sorgulattığı bir durum yaratıyor.
Otuz yıl çalışacaksın alnının terini sunacaksın sonra bir dolandırıcı çıkacak senin otuz yıllık emeğini çalacak,kanunlara baş vuracaksın sonuç sıfıra sıfır elde var sıfır geriye ne kaldı dağ kanunları hakkını yasa dışı yollardan almaya yöneleceksin ama bu kez de senin fıtratında böyle bir şey olmadığı için soyulduğun yanına kar kalacak.
Onun için mi milletvekili seçip parlamentoya gönderiyoruz bizi yönetsinler diye ne yazık kı vatandaş kazıklanmak ta ,aldatılmakta ama burada namuslu vatandaş hep ters köşeye gelmekte değil mi?
Böylece toplumda bu tür dolandırıcılar çoğaldıkça güven problemi çoğalmaya başlamak ta buda insanların ruh sağlığını bozmaya yönelmektedir.Sağlık Bakanlığı verileri de bunu ispatlamıyor mu? Antideprasan ilaçlarının satışı çoğalmadı mı?
Bu durum aile yapısını bozmaya yönelik olduğundan son yıllarda boşanmalar had safhaya çıkmadı mı?Bunun sonucu olarak ta insanları yalnız yaşamaya iten sosyolojik durumların en önemlisi olan güvensizlik duygusu çoğalmadı mı?
Oysa ki yaşamın içerisinde kendimizi güvende hissetmemiz, insanlara kuşkuyla bakmamamız,kendimizden emin olmamız sevgimizi dostlarımıza daha içten sunmamız gerektiğini bunu yapabilmek için de insan olma değerini,insanca yaşamanın özgürlüğünü,bilimsel temelli bir eğitim sistemiyle öğretemediğimiz sürece ,kazık yiyen ve kazık atmaya özenen bir toplum olmadan öteye gidemiyeceğiz.
Anne ve babaların,güvenebildiği çocukları olan aile yapısına kavuştuğumuz andan itibaren devletine güvenen,değerlerini yüksek tutan bir neslin inşa edileceği inancı hiç akılımdan eksik olmadığı inancındayım.
Türkiye Cumhuriyeti Devletini kuran Atatürk boşuna ülkeyi gençliğe emanet etmedi değil mi? O zaman gençlerimize güvenelim ve onları sorunsuz yetiştirmenin yollarını arayalım…