Çoban ve çobanlık; Asya’dan Anadolu’ya göçebeliğin önemli bir uygarlık değeriydi

“Uluslararası Çoban Mustafa Paşa ve Kocaeli Tarihi-Kültürü Sempozyumu- IV’’’nun 2. gününün ilk oturumunda göçebelikte çoban ve çobanlık konusu ele alındı

GÜNCEL - 2017-03-27 13:38:51

Kocaeli Büyükşehir belediyesi Kültür ve Sosyal İşler Dairesi Başkanlığı’nın düzenlediği “Uluslararası Çoban Mustafa Paşa ve Kocaeli Tarihi-Kültürü Sempozyumu- IV’’, 2. gününde 5 ayrı salonda 20 oturum ile devam etti. Sempozyum kapsamında 2. gün 2 ayrı özel oturum daha düzenlendi. Çoban Mustafa Salonu’nda 2. günün 1. oturumu, Prof. Dr. Necdet Öztürk başkanlığında gerçekleşti. Oturuma Prof. Dr. İlhan Şahin(İstanbul Aydın Üniversitesi), Prof. Dr. Hasan Hüseyin Adalıoğlu(Eskişehir Osmangazi Salonu), Prof. Dr. Recep Dikici(Selçuk Üniversitesi) ve Yrd. Doç. Dr. Ali Cançelik(Kocaeli Üniversitesi) katıldı.

 

GÖÇEBE UYGARLIĞINDA ÇOBAN VE ÇOBANLIK

Oturumda ilk olarak söz alan Prof. Dr. İlhan Şahin(İstanbul Aydın Üniversitesi), ‘’Göçebe Uygarlığında Çoban ve Çobanlık’’ konulu sunum yaptı. Prof. Dr. Şahin, ‘’İnsanlık tarihinin önemli bir kısmını teşkil eden göçebelik, esasında doğaya fazla el değmeden hayvan sürüsü ile birlikte mevsimlerin ritmine uygun bir hayat tarzıdır. Bu ilişkiler ve hayat tarzı çerçevesinde göçebeliğin, Avrasya’da başta Türk halkları olmak üzere diğer halkların tarih sahnesine çıkışlarında, bu halkların oluşumunda ve sosyal ve idarî yapılanmasında önemli bir rol oynadığı bilinmektedir. Bu bağlamda göçebeliğin kendine özgü uygarlık değerlerinin olduğu da bir gerçektir. Bu bakımdan bildirimizde Orta Asya’dan Anadolu’ya göçebeliğin önemli bir uygarlık değeri olan çoban ve çobanlık konusunu ele almak istiyoruz’’ dedi. Prof. Dr. Şahin, bildirisinde önce “çoban” ve “çobanlık” terimlerinin etimolojisini açıkladı, sonra tarihî süreç içinde insan-tabiat ve hayvan ilişkileri çerçevesinde çoban ve çobanlık mesleğinin doğuşuna yer verdi. Yapılan sunumla Gebze’nin gelişmesi yönünde önemli bir tesisin kurucusu olan ve Çoban Mustafa Paşa adıyla ün salan devlet adamının adındaki “çoban”ın anlamı ve dayandığı temeller daha iyi anlaşıldı.

ÇOBAN PAŞA’NIN KURDUĞU MENZİLHANELERDEKİ TARİKATLAR

Prof. Dr. Hasan Hüseyin Adalıoğlu(Eskişehir Osmangazi Salonu) ise ‘’Çoban Mustafa Paşa’nın Kurduğu Menzilhanelerdeki Tarikatlar: Gülşenîlik ve Mevlevîlik’’ konulu bir bildiri sundu. Prof. Dr. Adalıoğlu, ‘’Çoban Mustafa Paşa, I. Selim (1512-1520) ve I. Süleyman (1520-1566) zamanlarında önemli devlet görevlerinde bulunmuştur. Aslen Bosnalı veya Arnavut kökenli olduğu ileri sürülmektedir. Lakaplarında birinin Boşnak olması nedeniyle Boşnak asıllı olma ihtimali daha kuvvetlidir. Mustafa Paşa Yeniçeri ocağında devşirme olarak alınmış sonra sarayda yetişerek Kapıcıbaşı, Beylerbeyi, Rumeli Beylerbeyliği ve Pir Mehmed Paşa’nın isteği üzerine I. Selim tarafından vezirliğe tayin edilmiştir’’ bilgisini verdi. Devlet adamlığı sırasında maddi yönden güçlenen Çoban Mustafa Paşa’nın hayırsever biri olarak birçok vakıf kurduğu ve hayır eseri yaptırdığını aktaran Prof. Dr. Adalıoğlu, ‘’Bunlar arasında Gebze ve Eskişehir’de yaptırdığı büyük boyutlu menzil külliyeleri ön plana çıkmaktadır. Bu menzilhaneler içinde yer alan dergâhları Gülşenîlik ve Mevlevîliğe terk etmiştir’’ dedi.

ÇOBAN MUSTAFA PAŞA’NIN KÜLTÜREL VE MANEVÎ FAALİYETLERİ

Prof. Dr. Recep Dikici(Selçuk Üniversitesi), günün ilk oturumunda ‘’Çoban Mustafa Paşa’nın Mısır Beylerbeyliği, Kültürel ve Manevî Faaliyetleri ile İzmitli Seyyidî Efendi’nin Manzûme-i Ahlâk’ındaki Mesajları’’ konulu sunumunu gerçekleştirdi. Prof. Dr. Dikici, ‘’Osmanlı döneminin büyük devlet adamlarından biri de, Çoban Mustafa Paşa’dır. Bosnalı genç bir çoban iken Yeniçeri Ocağı’na devşirme olarak alınmış, Yavuz Sultan Selim’in 1514 yılında Mısır seferine katılmış ve sultanın kızı ile evlenip damadı olmuştur. Çoban Mustafa Paşa, sarayda yetişerek sırasıyla Kapıcıbaşı, Beylerbeyi ve Rumeli Beylerbeyliği görevlerinde bulunmuştur. Daha sonra sadrazam Pir Mehmed Paşa’nın isteği üzerine I. Selim tarafından ilk defa vezirliğe tayin edilmiştir. Sultan I. Süleyman döneminin ilk yıllarında vezirliğe devam etmiş, 1521 yılında Belgrad seferine, 1522 yılında ordu komutanı olarak Rodos seferine katılmıştır. Aynı yıl içinde Mısır valiliğine atanan Mustafa Paşa, kısa süreli valilik döneminden sonra İstanbul’a gelmiş ve ikinci kez vezirlik görevine atanmıştır. Bu görevi sürdürürken 1529 yılında İstanbul’da vefat etmiştir. Kabri kendi adına inşa ettirdiği en büyük vakıf eseri olan Gebze’deki külliyenin içindedir’’ açıklamasını yaptı. Bildiride Çoban Mustafa Paşa’nın Mısır Beylerbeyliğini ve hizmetlerini Arapça ve Osmanlıca kaynaklardan yararlanarak ele alındıktan sonra, kültür ve maneviyata katkıları aktarıldı. Bildiride ayrıca günümüze kadar hiç temas edilmeyen ve kayıtlara geçmeyen İzmitli şâir ve âlim Seyyidî Efendi’nin tek nüsha elyazması “Manzûme-i Ahlâk” adlı eserinde verdiği ahlâkî ve tasavvufî mesajları sunuldu, ayrıca İzmitli diğer âlimlerden söz edildi.

 

“KİM BİR MÜ’MİNİN TARİHİNİ YAZARSA, ONA HAYAT VERMİŞ GİBİDİR”

Prof. Dr. Dikici, sözlerine şöyle devam etti, ‘’Mısır’a gidip Halvetiyye-Gülşeniyye tarikatının kurucusu İbrahim Gülşenî’ye intisap eden Muhyiddin Karamânî burada Mısır Valisi Çoban Mustafa Paşa’nın dikkatini çekmiş, Çoban Mustafa Paşa İstanbul’a çağrıldıktan sonra İbrahim Gülşenî’den Gebze’de yaptırdığı külliyenin hankahına Muhyiddin Karamânî’yi şeyh olarak görevlendirmesini istemiştir. Gülşenî, Karamânî’nin seyrü sülûkünü tamamlaması gerektiğine işaret etmiş ve bu haliyle görevlendirilirse Hallâc-ı Mansûr gibi idam edilebileceğini söylemiş, Mustafa Paşa ise koruması altında bulunan şeyhe hiç kimsenin bir şey yapamayacağını belirterek ona güvence vermiştir. 16. yüzyılın başlarından itibaren, Mevlevîliğin köyden kasabaya, kasabadan şehirlere çekilmeye başlamasıyla, mevlevîhaneler daha çok beyler, paşalar ve vezirler tarafından tesis edilmişlerdir. Nitekim Eskişehir Mevlevîhanesi’nin faaliyette bulunduğu mekân da, Osmanlı Devleti vezirlerinden Çoban Mustafa Paşa tarafından yaptırılmıştır. Bir önceki sempozuyumda sunduğumuz bildiride Rumeli Fatihi Süleyman Paşa’nın da Mevlevî tarikatına mensup olduğunu belirtmiştik. “Kim bir mü’minin tarihini yazarsa, sanki ona hayat vermiş gibidir.” meâlindeki hadîs-i şerîf ile “Bizim eserlerimiz, bizi tanıtan belgelerdir. Bunun için bizden sonra eserlerimize bakınız.” şiir beyiti, bu mevzûnun ne derece büyük önem arz ettiğini göstermektedir. Ayrıca “Büyüklerini tanımayan bir millet, asla yükselemez” veciz sözü de burada hatırlatılmalıdır.’’

 

GEBZE ÇOBAN MUSTAFA PAŞA VAKFİYESİ VE KÜLLİYESİ

Günün ilk oturumunun son konuşmacısı ‘’Osmanlı Cami Kültürünün Oluşumunda Vakfiyelerin ve Külliyelerin Rolü: Gebze Çoban Mustafa Paşa Vakfiyesi ve Külliyesi Örneği’’ sunumuyla Yrd. Doç. Dr. Ali Cançelik(Kocaeli Üniversitesi) oldu. Doç. Dr. Ali Cançelik, ‘’Cami, hem tanımı hem de işlevleri itibariyle hayatı inanç ve sosyal boyutlarıyla tevhîdî bir düzlemde toplayan ve bir’leyen/bütün kılan bir yapıya sahiptir. Asr-ı saadetten bu yana çok muhtelif işlevleri karşılamış; zamanla bazı görevleri farklı müesseselere devretmiştir. Buna rağmen hayatın bütün yönlerini kendinde birleştirme fonksiyonunu kaybetmemiştir. Osmanlı’da Camii, külliye ile birlikte var olmuş; bir yapı topluluğunun merkezini teşkil etmiştir. Merkezî yapısı fizikî, manevî ve ekonomik olarak kendi göstermiştir. Osmanlı toplumunda cami kültürünün oluşumunda cami içinde cereyan eden ibadet ve geleneksel faaliyetler kadar bu biçim de önemli bir rol oynamıştır’’ şeklinde konuştu. Doç. Dr. Cançelik, tebliğde Camii’nin bir inanç ve inancın etrafından oluşan bir kültürün ürünü olduğunu; camii inşa etmenin matematiksel ve fiziksel bir iş olmanın çok ötesinde bir din-kültür-medeniyet eylemi olduğunu; bunlarla birlikte fiziğin ve metafiziğin; maddenin ve mananın; somut ve soyutun birbirini cami merkezli külliyede karşıladığı ve dengelediği bir yapı olduğunu ortaya koydu.

 

Günün Diğer Haberleri